Yeni Başlayanlar için Stockholm

1. Kısaca kendinden, eğitim ve iş hayatından bahseder misin?
Selamlar ben Çağrı 🙂 İzmirliyim. Dijital Pazarlama Uzmanıyım (SEO). Plymouth Üniversitesi Pazarlama Yüksek Lisansı mezunuyum. Yaklaşık 1 yıldır Stockholm’de yaşıyorum.
2. Kendini nasıl  Stockholm’de buldun? Süreç senin için nasıl gelişti?
İstanbul’da çalışırken LinkedIn üzerinden Stockholm, İsveç’teki bir giyim markasına başvurdum. Zaten moda ve giyim alanında daha önce 2 büyük markada çalıştığım için çok zorlanmadan kabul aldım 🙂 Pandemi başlamadan 2 ay kadar önce Stockholm’e yerleştim 🙂
3. Gitmeden önce ve gittiğinde nasıl bürokratik süreçlerden geçtin?
Çalışma vizesi vb. işlemleri firmamın yardımlarıyla tamamladım. İsveç’e geldiğinizde bürokratik işlemler karşısında biraz şaşırıyorsunuz 🙂 Örneğin oturma ve çalışma kartına sahip olmanız yeterli değil. Aslında bu kimlik yerine geçiyor ancak banka hesabı, faturalı hat, banka kartı vb. ihtiyaçlara başvurabilmek için kimlik numarası (personnummer) sahibi olmanız gerekiyor. Bunun çıkması 2 ay sürebiliyor. Kimlik numarasını aldıktan sonra ayrıca kimlik kartına başvurmanız gerekiyor. (Evet başka bir kart) Bu da genelde 2 hafta ile 1 ay arasında sürüyor. Kısacası şanslıysanız minimum 1 ay turist gibi yaşamaya hazır gelmenizi öneririm 🙂
4. Adaptasyon sürecin nasıldı? Seni zorlayan şeyler oldu mu? Hayatında neler değişti?
İlk aylarda bahsettiğim bürokratik işlemlerin yavaşlığı nedeniyle oldukça zorlandım. Hayatın genel olarak pahalılığı ve Stockholm’de kiraların yüksek olmasını özellikle ilk aylarda çok hissediyorsunuz. İsveç banka kartı, hesap gibi temel ihtiyaçlara tam olarak erişiminizin olmaması ve 1-2 ay bu şekilde idare etmeye çalışmak bir süre sonra zorlaşmaya başlıyor 🙂 Fakat kimlik numarası ve kartına eriştikten sonra hayat kolaylaşıyor.
Stockholm, Avrupa’nın en pahalı şehirlerinden bir tanesi. (Euro kullanmamasına rağmen) Kira, ulaşım, kafe ve restoranların pahalılığına bir müddet alışmakta zorlanabiliyorsunuz. 1 sene geçmesine rağmen hala alışamadığımı söyleyebilirim 🙂 Bunun dışında herkes İngilizce konuşabiliyor, bu da hayatı oldukça kolaylaştırıyor.
İsveç’e meşhur karanlık aylardan birinde (Ocak 2020) taşındım. Havanın erken karardığını bilmeme rağmen bu kadar olabileceğini tahmin etmemiştim 🙂 Stockholm’e geldiğim ilk gün oglen 2-3 gibi havanın tamamen karanlık olmasına çok şaşırdım. Saatin daha oglen oldugunu bilmeme rağmen, karanlık yüzünden “çok geç oldu, eve gitmeliyim” diye düşünmeden edemiyorsunuz 🙂
Halkın somon, tereyağı gibi besinleri niye bu kadar çok tükettiğini bir süre sonra anlamaya başlıyorsunuz. Güneş ışınlarının Sonbahar/Kış aylarında çok az olması nedeniyle İsveç’te birçok üründe D Vitamini takviyesi var ve yemekler genellikle D Vitamini açısından zengin. Buna rağmen çoğu insan bu dönemde ek takviye alıyor. Aksi takdirde yorgun ve depresif hissedebiliyorsunuz 🙂
Bütün yıl bu şekilde karanlık mı geçecek diye düşünürken, yaz ayları geliyor ve Türkiye’deki gibi sıcak ve aydınlık günler görünce şaşırıyorsunuz 🙂 Bir süre sonra ise gecenin 10’unda bile aydınlık bir havaya alışmaya çalışıyorsunuz 🙂 Bu dönemde İsveçlilerin parklarda, şehir ortasında ve deniz kenarlarında, her buldukları fırsatta hunharca güneşlenmelerini haklı bulmaya başlıyorsunuz 🙂
5. Peki en çok özlediğin şey ne?
Elbette ailem, Izmir ve Türk yemekleri. Korona nedeniyle Türkiye’ye dönme fırsatım henüz olmadı ancak yakın zamanda bunu planlıyorum.
6. En çok merak edilen şeylerden biri de insan ilişkileri. Arkadaşlık ilişkileri nasıl? Komşuluk var mı komşuluk? 🙂

İsveç için introvertlerin (içe dönük insanların) cenneti denir. İsveçlilerin diğer birçok millete kıyasla biraz daha soğuk ve mesafeli insanlar olduklarını söyleyebilirim ve kendim de mesafeli bir insan olarak bu taraflarını seviyorum 🙂

Ancak bu mesafelilik ve soğukluk internette biraz fazla abartılıyor. Gelmeden önce internette diğer insanların görüşlerini okursanız, çok kaba insanların oldugu bir ülkeye geleceğinizi zannedebilirsiniz ama bu doğru değil 🙂 Tabii bu biraz sizin ne kadar dışa dönük ve sıcakkanlı olduğunuzla ilgili 🙂 Tanıştığım İsveçlilerin çoğu arkadas canlısı ve güler yüzlü insanlar.
Türkiye’deki gibi bir komşuluk yapısıyla çok karşılaşmanız mümkün değil ancak insanlar selamlaşıyor ve özellikle gürültü yapmamak ve birbirlerini rahatsız etmemek konusunda oldukça dikkatli davranıyorlar.
7. En sevdiğin semt/bölge?

Doğa yürüyüşleri için Djurgården, turist gibi gezmek için Gamla Stan ve hipster kafeler için Södermalm.

8. En sevdiğin kafe/restoran?
Korona nedeniyle çok mekan gezmesem de, kahve için Drop Coffee, hamur işleri için Lillebrors Bageri.
9. Oraya geldiğimizde neyi yapmadan dönmeyelim?
Semla

Ocak-Mart döneminde geldiyseniz iyi bir Semla denemelisiniz. (kremalı ve bademli meşhur bir İskandinav hamur işi, yalnızca Ocak-Mart aylarında denk gelebiliyorsunuz.) Özellikle Ocak ve Şubat aylarında her yerde karşınıza çıkıyor ama iyi bir tane denemek isterseniz: Lillebrors Bageri 😉 Zaten kuyruğa girip, almak zorunda kalıyorsunuz 🙂

10.Lokaller neler yapmaktan hoşlanıyor? Birisinin oralı olduğunu nereden anlarız? 🙂
Sert “ekmek” (Örn. Wasa :)) üzerine Bregott (tereyağı + kolza yağı) sürüp, kahvaltıya başlıyorsa; hergün somon/karides/salata ağırlıklı sağlıklı öğlen yemekleri yiyor, fakat akşam eve giderken süpermarketten kovayla şeker ve jelibon alıyorsa buranın yerlisi olduğundan emin olabilirsiniz 🙂
Bonus:Korona günlerinde uzakta olmak nasıl bir şey? Nasıl etkilendin?
Yeni bir ülkeye taşınmış, düzen kurmaya çalışırken, 2. ayınızda pandeminin ortasında kendinizi bulmanız garip bir duygu 🙂 Günlük hayatımda çok zorlanmadım. İnsanların genel olarak mesafeli olması avantaj ama yine de dikkat ediyorsunuz. Avrupa’yı gezme ve Türkiye’yi ziyaret etme planlarım virüs riski nedeniyle maalesef mümkün olmadı. Ancak diğer insanların yaşadığı zorluklara kıyasla bu dönemden çok fazla etkilenmedim.
Çağrı’yla 1 yıl kadar aynı ekipte çalışmıştık. Sonra o ve ekipten 2 arkadaşım daha beni bırakıp aynı zamanlarda yurtdışına gitti 🙂 Ayrıca kahve ve yemek odaklı bir instagram hesabı var,  @thecoffeegeek hesabını takip etmeyi unutmayın.

Author: Dilhan

Dilhan 1990 yılında Eskişehir’de doğdu ve gözleri çekik. İlkokul yıllarında çok fazla japon şakalarına maruz kaldı ama henüz Japonya’ya gidemedi. Onun yerine Erasmus’la Torino’ya gitti ve Avrupa’yı gezdi. Bu sırada Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirmeyi başaran Dilhan, yine Koç Üniversitesi'nde MBA eğitimini tamamladı. Şu an çocuklara piyano dersi veriyor ve bir bankada IT departmanında çalışıyor. En büyük hayali ise bir koalaya sarılmak :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir