Yeni Başlayanlar için Dubai ve Londra

 
1. Kısaca kendinden, eğitim ve iş hayatından bahseder misin?

Tabii ki. Ben Zeynep. 29 yaşındayım ve yaklaşık 3 senedir yurtdışında, son 6 aydır da Londra’da yaşıyorum. İzmir’de doğup büyüdüm, üniversiteye kadar İzmir’de okudum. Bornova Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra hep istediğim Koç Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği’ni yarı burslu kazanarak İstanbul’a yerleştim. Üçüncü sınıftayken Amerika’da yaptığım exchange sonrası, kariyer olarak pazarlama alanında çalışmak istediğime karar verip analitik yönümün yanında yaratıcı yönümü de geliştirebildiğim Medya ve Görsel Sanatlar bölümüyle çift anadala başladım. Bu bölümde yaratıcı pazarlama ve strateji üzerine yoğunlaştım. Mezuniyetim yaklaşırken herkesin bana dediği “her genç kızın hayali” güzellik sektöründe, Estee Lauder Şirketler Grubu’nun MAC markasında Pazarlama departmanında işe başladım. 3.5 senede Kıdemli Pazarlama Koordinatörlüğü’ne kadar gelen kariyerimin ardından, Dubai’ye taşınma kararı alarak Coty firmasında Gucci ve Burberry makyaj ve parfümlerinin Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nden sorumlu Junior Regional Brand Manager olarak işe başladım. Daha sonra Regional Brand Manager pozisyonuna geçerek 2 sene Dubai’de çalıştıktan sonra şimdi Londra’da Solgar vitamin ve gıda takviyelerinin ana şirketinde Global Brand Manager olarak çalışıyorum.

  1. Önce bir süre Dubai’de yaşadın. Şimdi de Londra’dasın. Süreç senin için nasıl gelişti? Dubai tercih etmenin sebebi neydi? Kendini nasıl Londra’da buldun?

Aslında Amerika’da exchange’e gittiğimden beri kafamın arka planında hep yurtdışına çıkmak vardı. İşimi çok sevsem de arada yurtdışı pozisyonlarına başvuru yapıyordum. Bir gün doğru zamanda gelen bir headhunter mesajı üzerine, yine uluslararası büyük bir kozmetik şirketler grubu olan Coty’nin Dubai’deki Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nden sorumlu ofisi ile görüşmelere başladım. Sonunda bana yapılan teklifi kabul ettim ve hayatımda daha önce hiç gitmediğim Dubai’ye taşınma kararı aldım! 1 ay içinde eşyalarımı toplayıp apar topar Dubai’ye uçtum. Aslında Dubai, şehir olarak hiç aklımda yoktu ama şu an iyi ki gitmişim diyorum. Mükemmel bir iş ve hayat tecrübesi oldu. Birçok farklı kültürden ve geçmişten gelen bir sürü çok başarılı insan tanıma fırsatını elde ederken bir yandan da Ortadoğu mutfağının tadını çıkardım. 2 senenin sonunda bu sefer de şimdiki eşim, o zamanlar sevgilim olan Yağız’ın karşısına çıkan bir iş fırsatı ile Londra’ya taşınma kararı aldık ve şu anda Londra’dayız!

  1. Gitmeden önce ve gittiğinde nasıl bürokratik süreçlerden geçtin?

Bürokratik süreçler açısından Dubai oldukça kolay bir yer. En önemli şart çalışacağınız şirketin size sponsor olması.

Şirketlerin de genelde hızlı ilerleyişi ile evraklarınızı topladığınızda giriş vizeniz 2 hafta gibi bir sürede çıkıyor. Siz de eşinize ve varsa çocuğunuza sponsor olabiliyorsunuz. Ülkeye girdikten sonra önce bir sağlık kontrolü ve evrak kontrolüne tabii tutuluyorsunuz, sonrasında vizeniz pasaportunuza basılıyor ve oturma izniniz çıkıyor. Oturma izniniz çıktığı anda hayat oldukça kolaylaşıyor. Ev tutmadan, banka hesabı açmaya, araba almaya kadar her işinizi size verilen Emirates ID isimli kimlik kartınızla yapıyorsunuz.

Londra’ya gelirsek, aslında sürecin Londra için de kolay olduğunu söyleyebilirim. Yağız’ın vizesi, şirketinin ayarladığı VIP vize görüşmesinin ardından 2 hafta içinde çıktı. Benim vizemi de o sırada evli olduğumuz için Partner Vizesi olarak yine şirket çıkardı. Bu da bana Londra’da oturma ve çalışma hakkı sağladı. Ülkeye girdikten sonra da bu sefer de Biometric Residence Permit dediğimiz oturma izni kartımızı alıp polise kaydımızı yaptırdık ve işlemlerimiz tamamlanmış oldu.

  1. Adaptasyon sürecin nasıldı? Seni zorlayan şeyler oldu mu? Hayatında neler değişti?

Ben aslında o kadar adaptasyon zorluğu yaşayan bir insan değilimdir, Zaten liseden sonra direkt başka bir şehre taşınıp üzerine bir de 8 aylık bir yurtdışında yaşama tecrübem olmuştu. Yani aşağı yukarı nelerle karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Fakat tabii ki, hiç bilmediğiniz bir ülkeye, tek başınıza gittiğinizde her şeyin sorumluluğu sizde oluyor. Etrafınızda size yol gösterecek bir aile büyüğünüz olmuyor. Bürokratik işlemleri takip etmek, hayatı düzene oturtmak ve aynı zamanda çalışıyor olmak en zoru. Fakat bir kere bir ülke değişikliği yaptığınızda artık gerçekten kendi ayaklarınız üzerinde durabildiğinizi fark ediyorsunuz. Özgüveniniz inanılmaz artıyor ve kendinize bunu bir daha olsa yine yapabileceğinizi söylüyorsunuz, ki bizim durumumuz böyle oldu. Londra için de tüm zorluklardan tekrar geçer miyiz dedik, her şeyimizi sattık, evimizi kapattık, işimizi bıraktık ve geçtik. Şimdi artık nerede olsa yaşarız diyoruz ☺

  1. Peki en çok özlediğin şey ne?

Tabii ki ailem ve arkadaşlarım. 3 senedir yurtdışındayım, hala arkadaşlarımın Instagram’da buluştuğu, rakı içmeye gittiği hikayeleri gördükçe içim cız ediyor. Fakat insan, hayattaki ilişkilerinin değerini anlıyor ve ilişkileri sıcak tutmak için çaba harcıyor ki aslında bu her arkadaş, aile ilişkisinde olması gereken bir durum.

Ayrıca yemekleri de özlüyorum demek isterdim fakat Dubai mutfağı zaten Lübnan etkisi altında Türk mutfağına oldukça yakındı. Ayrıca gittiğimiz çok güzel bir Türk meyhanemiz bile vardı. Londra’daysa zaten her türlü yemeği bulmak mümkün. Sadece mahallemizde bile 3-4 Türk restoranı var.

  1. En çok merak edilen şeylerden biri de insan ilişkileri. Arkadaşlık ilişkileri nasıl? Komşuluk var mı komşuluk? 🙂

Dubai’de neredeyse herkes sizin gibi expat ve çok farklı ülkelerden, kültürlerden geliyorlar. O yüzden herkes arkadaş olmak ve sosyalleşmek için çaba harcıyor. 2 senede çok iyi ve hala konuştuğum arkadaşlar edindiğim için çok mutluyum. Maalesef kötü olan taraf, herkes Dubai’de sadece belli bir süre yaşadığı için kaldığınız süre boyunca çoğu insan ayrılma kararı alıyor ve onlara veda etmek zorunda kalıyorsunuz. Benim gelişimin birinci senesinde oradaki en yakın arkadaşım Hong Kong’a taşınmaya karar verince 1 ay kendime gelememiştim üzüntüden.

Londra’da ise insanlar daha yerleşik. Herkes aşırı sosyal ve cana yakın. Fakat Avrupa kültürünün daha bireysel olduğunu unutmamak lazım. İnsanlarla kendi koşuşturmaları içinde program yapmanız biraz zor olabiliyor. Ama komşuluk dediğin için en komiği kuzenim ve eşi ile aynı apartmanda oturuyoruz. Biraz yurt hayatı gibi sürekli birbirimize gidip yemek yiyip film izliyoruz.

  1. En sevdiğin semt/bölge?

Dubai’de Marina, yaşadığım yer. Zaten çoğu çalışan expatın da yaşamak ve eğlenmek için tercih ettiği bir yer. Ayrıca da en turistik bölgelerden biri. Çoğu zaman başka bir semte gitmeye bile ihtiyaç duymuyordum.

Londra’da da şu an yaşadığım East bölgesini çok seviyorum, Shoreditch ve Angel, Hoxton tarafları bana insanlarıyla, restoran/kafeleriyle ve hayat tarzıyla daha çok hitap ediyor. Bir de daha kuzey batıda Hampstead Heath. Birkaç kere gittim ve eski Londra mimarisine, cool kafe ve restoranlarına bayıldım.

  1. En sevdiğin kafe/restoran?

Dubai’de kesinlikle The Maine. Oldukça popüler bir yer. Yemekleri çok lezzetli genelde deniz mahsulü ağırlıklı ve çok başarılı bir istiridye barı var. Ortamı çok keyifli, özellikle Perşembe akşamları Ladies Night’ıyla meşhur.

Londra’yı henüz Covid-19 yüzünden çok keşfedemesem de bir İtalyan restoranı olan Circolo Popolare favorilerim arasında. Ayrıca Cumartesi günleri Borough Market’da sokak yemeği yiyip publarda birşeyler içmek çok hoşuma gidiyor.

  1. Oraya geldiğimizde neyi yapmadan dönmeyelim?

Dubai için kesinlikle Skydiving yapmadan ve çölde bir gece kalmadan dönmeyin. Başka bir ülkede kolay kolay yaşayamayacağınız mükemmel iki deneyim.

Londra için müzeler ve batıda sokaklarda dolaşmak, London Bridge’den geçip London Eye’ı görmek diyebilirim. Maalesef ben henüz ne tüm müzeleri gezebildim ne de turistik aktiviteleri yapabildim ama yine de sokaklarında dolaşması çok keyifli bir şehir.

10.Lokaller neler yapmaktan hoşlanıyor? Birisinin oralı olduğunu nereden anlarız? 🙂

Dubai’nin lokallerini çok fazla göremezsiniz. Onlar kendi özel hayatlarını yaşıyorlar. Gördüğünüz kültürel Arap kıyafetleri ile gördüğünüz erkek veya kadınlar lokal olabilir. Tabii başka bir Arap yarımadası ülkesinden de geliyor olabilirler ve kıyafetlerinde bazı farklılıklar var fakat o detaylara girmeyeceğim.

Orada yaşayan expatlar için konuşmam gerekirse, hafta sonları beach clublara gitmekten ve yeni açılan her restoranı denemekten hoşlanıyorlar. Gördüğünüz lokal kıyafetli olmayan herkesin expat olduğunu kabul edebilirsiniz.

Londralılarsa iş çıkışları ve haftasonları pubları doldururlar. Yemek, içmek ve sosyalleşmek en büyük eğlenceleridir. Sokakta bağırarak sarhoş bir grup insan görürseniz lokal olduklarına emin olabilirsiniz. Birbirlerine ve size arkadaşça laf atmaya bayılırlar.

 

Bonus:Korona günlerinde uzakta olmak nasıl bir şey? Nasıl etkilendin?

Yurtdışında yaşadığım süre boyunca saatlerin ve mesafelerin benim için önemi kalmamıştı. Ailemden birinin veya bir arkadaşımın doğum gününde ya da herhangi özel bir durumda ilk uçağa atlayıp gelmekten çekinmezdim. Dönüşte sabaha karşı 6da uçaktan inip işe gittiğim günleri çok hatırlıyorum. Korona’da en çok canımı sıkan bu özgürlüğümün olmayışı. Annemin 60. Yaş gününde İzmir’de onun yanında olamayışım beni en çok üzen. Korona biter bitmez çok daha sık seyahatlere çıkacağıma ve Türkiye’de hiç bir özel anı kaçırmayacağıma eminim.

 

 

 

Zeynep benim üniversiteden arkadaşım, hatta beraber sahneye çıkmışlığımız da vardır 🙂 En yakın zamanda her şeyin en azından biraz daha normale dönmesini ve Londra’yı keşfetmesini merakla bekliyoruz! Zeynep’i instagramdan takip edebilirsiniz. @zey_oktar

Author: Dilhan

Dilhan 1990 yılında Eskişehir’de doğdu ve gözleri çekik. İlkokul yıllarında çok fazla japon şakalarına maruz kaldı ama henüz Japonya’ya gidemedi. Onun yerine Erasmus’la Torino’ya gitti ve Avrupa’yı gezdi. Bu sırada Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirmeyi başaran Dilhan, yine Koç Üniversitesi'nde MBA eğitimini tamamladı. Şu an çocuklara piyano dersi veriyor ve bir bankada IT departmanında çalışıyor. En büyük hayali ise bir koalaya sarılmak :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir