Yeni Başlayanlar için Berlin

  1. Kısaca kendinden, eğitim ve iş hayatından bahseder misin?

Merhaba, ben Elif. 1987 yılında, Almanya-İsviçre-Avusturya’nın sınır kesişimi noktasında yer alan Konstanz şehrinde doğdum. Ailem o zaman Expat olarak İstanbul’dan Almanya’ya taşınmış, ve ben de çocukluğumu ve okul yıllarımı buralarda geçirdim. Köln Üniversitesi’nin İşletme bölümünden mezun olduktan sonra iş hayatına atılmak üzere İstanbul’a taşındım. Burada yaklaşık 6 yıl özel bir bankada çalıştım.

  1. Kendini nasıl Berlin’de buldun? Süreç senin için nasıl gelişti?

İlk Yurtdışına dönme fikri 2015’in sonlarında tekrar aklıma girdi. O zamanlar eşimin startup’ı nedeniyle Hollanda’ya taşınmayı planlıyorduk. Ben de o zamanlar kurumsal işimden fazlasıyla sıkılmıştım. Açıkçası Almanya’yı düşünmüyorduk ilk başta. İkimiz de yeni bir yer deneyimlemek istiyorduk. Hollanda planı çeşitli sebeplerden dolayı olmayınca başka bir yer arayışına girdik, çünkü bir kere aklımıza koymuştuk taşınmayı.

Startup ekosistemi, vize durumu ve nispeten yaşama maliyetinin uygun olması nedeniyle Berlin’e taşınmaya karar verdik. Ayrıca Almanya’da en çok sevdiğimiz şehirdi. Almanya’da ama Almanya gibi değil. Bavullarımızı toplayıp Mayıs 2017’de Berlin yolunu tuttuk. Bu arada kedimiz de bizimle geliyordu : )

  1. Gitmeden önce ve gittiğinde nasıl bürokratik süreçlerden geçtin?

Almanya eşittir bürokrasi ☺ Vize konusunda bir sorun yaşamadık. Benim vatandaşlığım nedeniyle işler kolay ilerledi. Eşimin de ‘Aile Birleşimi’ vizesine başvurması gerekti. Toplam süreç 3 aydan kısa sürdü. Asıl zorluklar vardığımızda başlayacaktı: ev bulma konusu. İlk gidişimizde 2 aylık bir AirBnB tuttuk. Nasıl olsa gidince buluruz hemen diye rahattık. Meğer çok yanlış düşünmüşüz. Berlin’de en zor şey kalıcı bir ev bulmakmış, özellikle bizim gibi tam zamanlı bir işiniz yoksa. Özetle biz 2 ayın sonunda ev bulamayıp aynen geldiğimiz gibi Türkiye’ye döndük. Yazı Türkiye’de geçirdikten sonra yine başka bir AirBnB’de bulduk kendimizi. Kalıcı evimizi ancak 1 yıl sonra bulabildik.

  1. Adaptasyon sürecin nasıldı? Seni zorlayan şeyler oldu mu? Hayatında neler değişti?

Adaptasyon sürecinde büyük bir problem yaşamadık. Ancak tekrar Alman düzenine alışmak biraz vakit aldı. Örneğin her gün posta kutusuna bakmak (posta yoluyla iletişim burada çok yaygın), işlerin yavaşlığı, Almanların kuralcılığı gibi. Bir de genelde güneşli havanın az olması bizi hala zorlamaya devam ediyor.

 

Öte yandan çok daha sakin ve az stresli bir hayatımız var. Trafik diye bir kavram kalmadı hayatımızda. Her yere yürüyerek veya bisikletle ulaşabiliyoruz. Yaşam maliyeti gelirlere göre çok daha makul, bu da Berlin’de yaşamanın getirdiği en büyük artılardan biri sanırım. Seyahat tutkumuza daha çok bütçe ayırabilmemize imkan sağlıyor.

  1. Peki en çok özlediğin şey ne?

Yemekleri deli gibi özlüyoruz! Berlin’de çok fazla Türk restoranı olmasına rağmen hiçbiri Türkiye’deki yemeklerin yerini tutmuyor. Özellikle deniz kenarında rakı balık keyfi yapmayı çok özlüyoruz. Servis anlayışı ve misafirperverlik konusunda da Berlin mekanlarının çoğu maalesef sınıfta kalıyor. Tabii ki ailemizi ve arkadaşlarımızı da çok özlüyoruz.

  1. En çok merak edilen şeylerden biri de insan ilişkileri. Arkadaşlık ilişkileri nasıl? Komşuluk var mı komşuluk? 🙂

O konular Almanya’da biraz sıkıntılı : ) Berlin’de yine biraz daha iyi diyebilirim. Çok fazla yeni gelen ‘expat’’lar var ve hepsi arkadaş çevresi edinmeye çalışıyor ama genelde Türkler Türkler’le, Güney Amerikalılar kendi aralarında gibi bir durum ortaya çıkıyor. Almanlar yeni arkadaş edinme konusunda bayağı çekingen, öyle şıpsevdim insanlar değiller.

 

  1. En sevdiğin semt/bölge?

Berlin’de en çok sevdiğim bölgeler Prenzlauer Berg ve Maybachufer civarı. Tatlı mekanları ve yemyeşil sokakları her seferinde Berlin aşkımı kabartıyor. Onun dışında yaz aylarında Tiergarten’da veya yakında olan Potsdam şehrinde vakit geçirmeyi seviyorum.

  1. En sevdiğin kafe/restoran/bar?

Berlin’de çok çok fazla güzel mekan var. Her türlü mutfaktan iyi seçenekler bulabilirsiniz burada. Kahveciler konusunda da iddialı bir şehir. Benim favorilerim kahvaltı/brunch için Bety n’ Cathy, en iyi pizza için Gazzo ve en iyi kahve için Bonanza ve Five Elephant.

  1. Oraya geldiğimizde neyi yapmadan dönmeyelim?

Mutlaka Müzeler Adasında bir gün geçirin, Tiergarten’da kayık kiralayın, Maybachufer ve çevresinde gezinin, bir de Berlin gece hayatını da görmek isteyebilirsiniz : )

  1. Lokaller neler yapmaktan hoşlanıyor? Birisinin oralı olduğunu nereden anlarız? 🙂

Genelde havalar 15 derecenin üzerine çıktığı zaman insanlar çimlere serilip piknik yapıyor. Bu oldukça popüler ve lokal bir aktivite. Sıcak havanın ve güneşin az olduğu bu şehirde insanlar yaz günlerinin maksimum tadını çıkarıyor. Genel olarak insanlar dışarda ve açık havada vakit geçirmeyi seviyor ve havayı bahane etmiyor.


Bonus:Korona günlerinde uzakta olmak nasıl bir şey? Nasıl etkilendin?

Başta fena geçmiyordu karantina günleri. İnsanlar kurallara uyuyordu ve durumun iyileşmesi için katkı sağlıyordu. Ama bu günlerde katı kurallara karşı tolerans azaldı gibi ve insanların sinir ve stres seviyesi arttı. Bizim açımızdan Türkiye’ye gidememek (biz gitmemeyi seçtik) tabii ki çok kötü oldu. Neredeyse 1.5 yıldır gitmedik.

Öte yandan ilk defa Berlin’de bu kadar uzun süre aralıksız kaldık ve bu durum daha önce hep ertelediğimiz yerleri keşfetmemize vesile oldu.

Elif’e röportaj için çok teşekkür ederiz. Instagram hesabını ve blogunu takip etmeyi unutmayıın 🙂

@theoooblog

www.theoooblog.com

Author: Dilhan

Dilhan 1990 yılında Eskişehir’de doğdu ve gözleri çekik. İlkokul yıllarında çok fazla japon şakalarına maruz kaldı ama henüz Japonya’ya gidemedi. Onun yerine Erasmus’la Torino’ya gitti ve Avrupa’yı gezdi. Bu sırada Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirmeyi başaran Dilhan, yine Koç Üniversitesi'nde MBA eğitimini tamamladı. Şu an çocuklara piyano dersi veriyor ve bir bankada IT departmanında çalışıyor. En büyük hayali ise bir koalaya sarılmak :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir