Madrid Gezi Notları

 
madrid

Barselona’dan sonra Madrid’i pek beğenmeyeceksiniz diyenlerimiz çok olunca açıkçası biraz ön yargılı gittik Madrid’e. 4 günlük arabayla Endülüs turunun üstüne gidince bir de yorgunluk oluyor tabi. Sonuç olarak bir sürü şey üst üste gelince biz pek Madrid’i sevemedik.

Ulaşım

Madrid Havaalanında Terminal 1 ‘e iniş yaptıktan sonra metroyla şehir merkezine ulaşmak mümkün. Metro oklarını takip ederek 5 dk kadar havaalanının içinden yürüdükten sonra bilet alma makinalarında “tek yön” bileti seçip ineceğiniz durağı seçiyorsunuz. 4-5€ bir fiyat çıkıyor.

Konaklama

Madrid ziyaretimizin çok güzel geçmemesinin bir başka sebebi de konakladığımız bölgeydi. Gece hayatının yoğun olduğu Chueca bölgesinde kaldık Gran Via’ya yakın olması sebebiyle. Fakat İspanyollar yaşam tarzları sebebiyle geceleri pek bizi uyutmadılar. Booking.com’dan bir daire kiraladık ama Chueca bölgesinde kalmanızı tavsiye etmiyoruz.

Yeme-İçme

Kafe-kafe-kafe

Gilmore Girls izleyenler bilir “Coffee, coffee, coffee”  diye bir deyiş vardır. Onu değiştiriyorum ve kafe, kafe, kafe yapıyorum. Endülüste çektiğimiz kahve yoksunluğunun acısını Madrid’de çıkardık ve gerçekten çok tatlı kafeler bulduk.

Hanso Cafe

madrid-hanso cafe hanso_cafe_madrid

Burası Madrid’deki nadir 3. Dalga kahve dükkanlarından. Biz tabi İstanbul’da kendimizi bu trende fazlasıyla kaptırdığımız için artık kötü kahve içmek dayanılmaz geliyor. Gran Via’ya yürüme mesafesinde bir ara sokakta bulunan bu kafede anca 2. kez gidişimizde yer bulabildik. Kahvesini başka kavuruculardan getirtiyor, kendileri üretmiyorlar. Güzel bir kahve içmek isterseniz, ortamı da tatlı olan bu kafe sizin için bir mola yeri olabilir.

 

 

sweetbrothers-madrid

Sweet Brothers

Burası dışardan çok albenisi yokmuş gibi dursa da, kaldığımız sokakta olduğu için bir gün şans verelim dedik. Esas olayları pastaları tabi ki. Adı üstünde Sweet Brothers, abi pastaları yapıyor, kardeşi de işletiyor bu küçücük kafeyi. Kahveleri de ortalamanın üstünde, hele ki Sevilla’da falan içtiğimiz kahvelerden sonra şahane diyebiliriz. Ama esas buraya pastaları için gelin. Nerede kalıyorsanız illa ki yolunuz Gran Via’ya düşecektir. Oreo Cheesecake ve Red Velvet İ NA NIL MAZ.

 

madird

Celicioso

Sweet Brothers’a geldiyseniz bunun önünden geçmiş olmalısınız çünkü aynı sokaktalar. Buraya da neredeyse hergün gittik. Kahveleri gerçekten çok güzel. Biz tesadüfen girdik buraya ama şimdi TripAdvisor’dan baktığımda kafelerde 2. sıradaymış. Ayrıca cupcakeleri de güzel ama Sweet Brothers’dan sonra çok çekici gelmiyor, siz de hak vereceksiniz.

Toma

Burayı sadece biz gidemedik, siz gidin diye ekledik. Yine çok tatlı bir kafeydi fakat biz cumartesi sabahı şansımızı denediğimizden yer bulamadık. Hanso Cafe’ye çok yakın, hangisinde yer bulursanız ona gidebilirsiniz.

Chocolateria San Gines

San Gines çok tatlı küçücük meydan desek değil, pasaj desek değil. 2-3 kafe-restoranın olduğu bir yer. Burada da önünde kuyruklar olan yerde bir Churros yiyelim dedik. Ama biz mi yanlış şeyi söyledik bilmiyoruz. Churros con chocolate yani yanında çikolatayla churros istedik. Çikolatanın tadı gerçekten yoktu. Sulandırılmış tuhaf bir şeydi. Nasıl bu kadar meşhur burası anlamadık, belki de biz bilemedik.

Akşam yemeği

Öğle yemeklerini genelde dilim pizzacılardan pizza alarak geçiştirdik. Bunun yanısıra Wok to Walk’ta var ama tabi hiç biri Pret a Manger değil. 🙁

San Anton Market

Eğer haftasonu geldiyseniz burada yer bulmanız imkansız. Biz Pazartesi 18.30 gibi gittik ve gerçekten neredeyse bomboştu. Bir sürahi Sangria alıp bir de çeşitli tapasçılardan farklı tabaklar alıp masada yedik. Sushi, hamburger falan da var isterseniz. Haftaiçi akşam yemeği için güzel bir alternatif.

Vivares

Burayı bize ev sahibi önerdi. Uygun fiyatlı olması sebebiyle sanırım çok tercih ediliyor. Çünkü İspanyolların akşam yemeği saati geldiğinde (9-9.30 arası) önümüze fiş koyup bu masa rezerve teşekkürler deyip kaldırttılar. Dışarı çıktığımızda farkettik ki 10 kişi falan masa bekliyor. Yediğimiz tapaslar çok mu şahaneydi, hayır değildi. Ama sangria çok güzeldi. Zaten Madrid’de Barselona’daki gibi şahane tapaslar yiyemedik, o yüzden burası da bizden geçer not aldı.

San Gines

Churrosçunun olduğu yerde bir de restoran vardı. Biz bir öğlen orada 2 kişi paella paylaştık. Gayet lezzetliydi.

 

 

 

 

Gezilecek Yerler

Buen Retiro Park

madrid

Bu park çok büyük ve gerçekten çok keyifli bir yer. Kesinlikle Madrid ziyaretinizde buraya vakit ayırmalısınız. Biz parka yakın bir sandviççiden öğle yemeklerimizi de alıp parkta yedik. Parkın içinde Palacio de Cristal (Kristal Palas) yer alıyor. Camdan olan bu yapı gerçekten instagram dostu. 🙂 Çok güzel fotoğraflar çekeceğinize eminiz.

 

madrid-park retiro

Plaza de Espana

Cervantes Anıtının bulunduğu bu meydanı da ziyaret etmenizi öneririz. Arkasındaki binayla aynı hizada oluşu ve mimari benzerlikleri de gözden kaçmadı tabi ki.

madrid-plaza espana
Almudena Katedral

almudena_cathedral almudena_cathedral

Almudena Katedrali’ni ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Gran Via (Alışveriş)

Euro 3.5’u geçmişken artık yurtdışından alışveriş çok mantıklı gelmesede Gran Via’da birçok mağazayı bulabilirsiniz. Mesela 4 katlı Primark’ta saatlerinizi harcayabilirsiniz.  Ya da buraya çok pahalı fiyatlarla gelen Kiko’dan 2-6 € arası fiyatlarla makyaj malzemesi alabilirsiniz! 🙂 Bunların dışında buralar gerçekten çok kalabalık bu yüzden sırt çantalarını turistim ben diye bağıran bir şekilde öne takmakta fayda var. 🙂 Plaza Mayor yakınlarında bir de Tiger mağazası var ki en çok orayı seviyoruz. Kırtasiyeden DIY(do it yourself) malzemelerine, mutfak aksesurlarından köpek oyuncaklarına her şeyi bulabileceğiniz çok tatlı bir mağaza ve fiyatları da çok uygun. Buna benzer bir de Ale-Hop’lar vardı ama Tiger’ı tek geçiyoruz.

Puerta del Sol – Puerta de Alcala – Palacio Real

Biz Madrid’i hep yürüyerek gezdik. Siz de eğer yurtdışına çıktığınızda yürüyerek gezmeyi seviyorsanız başlıktaki yerleri yürüme güzergahı oluşturarak ziyaret edebilirsiniz. Madrid’de görülmesi gereken bu yerler birbirine çok uzak değil. Arada güzel bir kahve molası da verirsiniz. 🙂

 

Author: Dilhan

Dilhan 1990 yılında Eskişehir’de doğdu ve gözleri çekik. İlkokul yıllarında çok fazla japon şakalarına maruz kaldı ama henüz Japonya’ya gidemedi. Onun yerine Erasmus’la Torino’ya gitti ve Avrupa’yı gezdi. Bu sırada Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirmeyi başaran Dilhan, yine Koç Üniversitesi'nde MBA eğitimini tamamladı. Şu an çocuklara piyano dersi veriyor ve bir bankada IT departmanında çalışıyor. En büyük hayali ise bir koalaya sarılmak :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir