Yeni Başlayanlar İçin Dublin

Kısaca kendinden, eğitim ve iş hayatından bahseder misin?

Merhaba, 3 yıldır Dublin’de yaşıyorum ve Google’da çalışıyorum. Öncesinde İstanbul’da yaşıyordum ve uzun yıllardır pazarlama iletişimi alanında çalışıyordum. 4 yaşında bir oğlum var ve yoğun olarak kurucu ortağı olduğum bir sosyal girişim projesi @gocmen.kadinlar ile ilgileniyorum. Yoga yapmayı, duvar resimlerini ve sokak yemeklerini çok seviyorum.

Kendini nasıl Dublin’de buldun? Süreç senin için nasıl gelişti?

Eşim inşaat mühendisi ve çalıştığı şirket içerisinde, Dublin ofisinde ona uygun bir pozisyon açıldı ve biz de, o esnada 1 yaşında olan bebeğimizle beraber, ailece taşınmak için iyi bir yer olabileceğini düşündük. Geçici süreyle gelmiştik ama sonra kalmaya karar verdik.

Gitmeden önce ve gittiğinde nasıl bürokratik süreçlerden geçtin?

Şirket için “relocation” ile geldiğimiz için bürokratik işlemlerin çoğunu eşimin şirketi halletti. İlk geldiğimiz yıllarda benim çalışma iznim yoktu ve çalışma izni çıkarmakta, sponsor olabilecek iş bulmakta çok zorlandım. Sonra yasalar göçmenlerin lehine biraz değişti ve çalışma izni alıp çalışmaya başlayabildim. Ayrıca ev bulmak konusu da maalesef Türkiye’de alıştığımıza göre biraz daha zorlu. Ev, okul, kreş, hastane gibi şeylerin arzı alışık olduğumuzun çok altında. İrlanda bir AB ülkesi olduğu halde, Shengen bölgesinde değil ve Türkiye’den yakınlarımız gelip giderken İrlanda vizesiyle ilgili bir takım bürokratik zorlukları hala yaşıyoruz.

   

Adaptasyon sürecin nasıldı? Seni zorlayan şeyler oldu mu?

Çok zorlandığımı söyleyemem çünkü İrlandalılar yabancılara, göçmenlere çok açık ve kucaklayıcı bir kültüre sahipler ve ülkede konuşulan dili bilmek adaptasyonu çok hızlandırıyor. Elbette hava durumuna, İrlanda mutfağına, İrlanda aksanına, iş hayatından uzak kalmaya, bitmeyen özlemlere alışmak kolay olmadı, hala zaman zaman gelgitler yaşıyoruz.  Ama şikayet etmek ve nelerden mahrum kaldığımıza odaklanmak yerine, bizi motive eden unsurları görmeye çalışmak, yeni hayatımızın bize getirdiği güzelliklerin, kültürel zenginliklerin tadını çıkarmaya çalışmak uyum sürecini hızlandırdı.

Hayatında en çok ne değişti? En çok özlediğin şey ne?

Her işimi kendim halletmeyi öğrendim sanırım. Türkiye’de satın almaya alışık olduğumuz birçok hizmeti burada kendimiz yapmaya başlayınca insan önce bir bocalayıp sonra alışıyor. Hayatımda en çok değişen şeyse Türkiye’de bir şekilde içimize işleyen “bu yaştan sonra” algısı. Şu an kendimi her şeyi öğrenmeye, baştan bir düzen kurmaya, yepyeni ilgili alanlarına, eğitimlere ve mesleklere atılmaya daha açık hissediyorum. Hem 30 yaşından sonra böylesine köklü bir değişim yaşamak hem de İrlanda toplumunda her yaşta insanını yeniliklere ve öğrenmeye açık olması galiba beni de daha genç hissettirdi. En çok özlediğim şey tabii ki ailem, saatlerce oturduğumuz kalabalık şarkılı, türkülü, mezeli sofralar ve özellikle de bu yaz İrlanda’dan çıkmadığımız için sıcak denizler, saatlerce tuzlu ve kumlu dolaşmak 🙂

 En çok merak edilen şeylerden biri de insan ilişkileri. Komşuluk var mı komşuluk? 🙂

İrlanda’nın en sevdiğim taraflarından biri insanları diyebilirim. Biz şu ana kadar herhangi bir ırkçılık veya ayrımcılıkla karşılaşmadık. Oldukça saygılı, nazik, sempatik insanlar. Hatta İrlandalılar için Kuzeyin İtalyanları diyorlar çünkü kafamızdaki “kuzeyli” algısına göre sıcakkanlı, sosyal, komikler de. Kendileriyle dalga geçme adetleri çok ve bu bütün ilişkileri kolaylaştırıyor. Komşuluk evet var 🙂 Komşularımız her ihtiyacımızda yardımcılar, mesela gerektiğinde çocuğumuzla ilgileniyorlar. Sürekli birbirimize yaptığımız farklı yemeklerden götürüyoruz. Pandemi döneminde tabi ilişkilerimizi sınırlandırdık ama evden dışarı çıkamayan yaşlı komşularımızın market alışverişlerine elimizden geldiğince yardım ettik. Burada çok yaygın olan “community spirit” denen şeyi sanırım “mahalle ruhu” olarak çevirebilirim ve İstanbul’daki site hayatında bu ruha bu kadar sahip değildik. Türkiye’deki küçük şehirlerdeki ilişkilere benziyor daha çok. Aslında komşu olmasına gerek yok, bir Avrupa klasiği olarak karşı kaldırımdaki insanlar bile selam vermeden geçmiyorlar. Metropolleşmiş diğer Avrupa başkentlerine göre Dublin’de bu herkesle selamlaşma adeti hala yaygın.

En sevdiğin semt/bölge?

Dublin şehir merkezinin biraz güneyinde ve deniz kenarındaki Blackrock – Dun Laoghaire – Killiney bölgesi

En sevdiğin kafe/restoran?

Ofisin yemekhanesi 🙂 Şaka bir yana birbirinden eski ve otantik Irish Pubların atmosferlerini çok seviyorum. Turist olarak gelenlere ise Queen of Tarts, Hairy Lemon, Temple Bar ve Porterhouse’u tavsiye ederim.

Oraya geldiğimizde neyi yapmadan dönmeyelim?

Avrupa’nın en büyük şehir içi parkı olan Phoenix Park’ta geyikleri beslemeden, Irish Publarda Guinness bira içip canlı Irlanda müziği dinlemeden, Harry Potter’a ilham olan Book of Kells Kütüphanesi’ni görmeden dönmemelisiniz. Ayrıca şehrin güneyinde veya kuzeyindeki semtlerde deniz kenarı yürüyüşünü ve buz gibi okyanusa girip çıkmayı, 1 saat mesafedeki Wicklow Ulusal Parkı’na, Wicklow şelalesine ve Glendalough Gölü’ne gitmeyi de tavsiye ederim.

Lokaller neler yapmaktan hoşlanıyor? Birisinin oralı olduğunu nereden anlarız? 

İrlandalı birini İngilizce aksanından ve genellikle kafasının rahat oluşundan, her şey yolunda gibi hissetmesi ve davranmasından, sürekli “all good” veya “grand” demesinden anlayabilirsiniz.Ayrıca kızıl saçlı ve çilli ise İrlandalı olma ihtimali çok yüksek 🙂  Muhtemelen müdavimi olduğu birkaç pubdan birinde her zaman içtiği “Stout” türündeki kahverengi birasını içiyor ve Rugby muhabbeti yapıyor olabilir.  En hassas oldukları ve kabul edemedikleri konu ise İngilizlere benzetilmek veya İrlanda’nın Birleşik Krallığı’nın bir parçası olduğunu sana turistler 🙂

Korona günlerinde uzakta olmak nasıl bir şey? Nasıl etkilendin? Dublin’de bu süreci nasıl yaşadı? 
Bir adada yaşıyor olmamız, hem virüsün hızlıca kontrol altına alınmasını sağladı hem de kendimizi daha hızlı izole ve güvende hissetmemizi. Bugünlerde ikinci dalgayı yaşamaya başladık ancak şu ana kadar toplumun alınan önlemlere ve koyulan yasaklara gönüllü olarak riayet ettiklerini, kural koyuculara koşulsuz güvendiklerini, ilgili kurumların da bu güveni hakedecek kadar şeffaf ve hızlı hareket ettiklerini görüyorum. Adada olma halinin bir de negatif tatafı var tabi. Özlem tak dediği noktada arabaya atlayıp gidememek, uçağa binme riskini göze alma gerekliliği, hesaba katmanız gereken bir ton bürokrasi biz göçmenleri duygusal olarak da biraz yordu sanırım. Göçmen bir anne olunca, üstelik çocuklar da okula gitmeyince Türkiye’de alışılagelen destek çemberini daha çok özledik ve geniş ailemize daha yakın olmayı, sağlıklarından emin olmayı her zamankinden daha çok istedik.

Doha’da taşındıktan sonra yaşadığım alışma sürecinde ve sonrasında  Göçmen Kadınlar hesabı bana bir çok konuda yol gösterici oldu. Esra onunla röportaj yapabileceğimizi söyleyince çok mutlu oldum. Umarım bir gün Dublin’e yolumuz düşer ve birlikte stout içeriz 😀

Author: merve

Merve 1985 yılında doğdu. Katar’da yaşıyor. Tini mini ve deli ruhlu bir hanım olduğu için yaşının kadını olamadı. Hobi olarak sosyoloji okudu. Medya sektörünü kurtarmaya çalıştı olmadı. Erasmus’da tanıştığı arkadaşlarını ziyaret etme bahanesiyle gezmeye başladı. Önünü alamadık. İş gezisi dedi Orta Doğu’dan girdi Japonya’dan çıktı. Kocamla gezicem dedi 3 günde olsa Avrupa’ya kaçtı. Son durağı kürkçü dükkanı da olsa o gezmelere doyamadı, doymayacak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir